31 Mart 2024 tarihinde gerçekleştirilen mahallî idareler seçimlerindeki kaba sonuçlar itirazların ciddî bir değişikliğe yol açmayacağı düşünüldüğünde Kemal Kılıçdaroğlu sonrası Özgür Özel CHP’sinin Türkiye genelinde yüzde 38’lere dayanan oy ortalaması ile Ak Parti’ye yaklaşık 2 puan fark atarak, özellikle de tartışmaların yoğun olduğu İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya da dahil olmak üzere 14 büyükşehir, 21 il, 337 ilçe ve 48 belde olmak üzere toplam 420 sandıktan 1. parti seçilmesi CHP’nin yaşayacağı zorlu günlerin bir işareti.
Halihazırda belediyecilik anlayışı da dahil olmak üzere bütün politik anlayışını vizyonsuzluk üzerine kurmuş ve bunu da Cumhuriyet rejiminin çeşitli değerlerinden esas alan, darbeci, faşist, antidemokratik bir yapılanma olan Cumhuriyet Halk Partisi, 2023 Genel Seçimleri’nde Kemal Kılıçdaroğlu’nun ektiği teoride birleştirici, gerçekte ise nifak tohumu işlevi gören propogandayı yaklaşık 1 sene sonra biçti. Bilindiği üzere Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanı olduğu CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Demokrasi ve Atılım Partisi ve Gelecek Partisi olmak üzere kurulan altılı masa ile oluşturulan Millet İttifakı’nın nadide Cumhurbaşkanı adayıydı. Dersîmli bir Alevî olan Kılıçdaroğlu her ne kadar zamanında pek çok görevin yanında Dışişleri Bakanlığı görevini de üstlenmiş İhsan Sabri Çağlayangil ile yaptığı röportajda halkına karşı sorumluluk üstlenmiş olsa da bir CHP’li olması ve dahasında da mevzubahis partinin Genel Başkanı olması sebebiyle faşizm flamasını Ak Parti’yi mirası olarak bırakan Deniz Baykal’dan devralmış ve ezilen halkın sesi olmak yerine onların katilleriyle masaya oturmuş, masa altından ise çevirmediği iş kalmamıştır. Kılıçdaroğlu en büyük ihanetini Kürtlere, Alevîlere ve hemşehrilisi Dersîmlilere yapmıştır.
Bir birleştirme hareketi olarak çıktığı yolda ana dilde eğitim taleplerini reddettiği Kürtleri masaya oturtmamış, yeri geldiğinde ise Zafer Partisi’ne dünyaları vadetmesine karşın yine Kürtlerin oylarına talip olmuştur. Bundan ders almayan Kürtler Açılım Süreci ve Selahattin Demirtaş’ın hukuksuz mahkûmiyetine karşı besledikleri süregelen Ak Parti ve Erdoğan nefretiyle “oy bölmeme” fikrine tutulmuş ve CHP’nin adaylarını desteklemiştir.
Kılıçdaroğlu’nun pratikte ektiği nifak tohumları ise 2023 Genel Seçimleri sonrası dağılan Millet İttifakı ve dağılan üyelerin CHP seçim listelerinden girdikleri meclis sıralarında oturmalarına binaen seçilen 169 vekilden sadece 129’unun halihazırda CHP grubuna dahil olamsı sebebiyle seçilen 265 Ak Partili vekile mevcut Cumhur İttifakı üyelerinden 49 Milliyetçi Hareket Partili ve 4 Yeniden Refah Partili vekil ilave edilince sadece ittifak içerisinde mecliste etkin ve güncel olarak yüzde 53’lük bir varlık gösteren iktidar partisi mevcut ittifakların dağılması, düzenlenmesi veya kurulmasının etkileri de göz önünde bulundurulduğunda dahi meclisteki salt çoğunluğu elinde tutabiliyor. Güncel bir başsızlık dönemi yaşayacak, teoride olmayan yolunu pratikte de kaybetmiş bir İYİ Parti’nin yakında meclis bahçesinde 38 vekiliyle ip atlayacağı göz önünde bulundurulduğunda Özgür Özel CHP’sinin bu seçim sonuçlarıyla beraber tamamen Ekrem İmamoğlu komutasına girmesi zaten hiçbir zaman olamamış organize muhalefet anlayışını bütünüyle rafa kaldıracak. Bu da demek oluyor ki gün geçtikçe sıkışan, sıkıştırılan anayasa anlayışına karşı yeni bir anayasa yıllar sonra doğurmaya çok daha yakın.
Yine heba olan Kürtler ve elbette zulüm görmüş ve görmeye devam eden halklar, kazanan ise Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Kürtler varlıklarını başsız kalmış mevcut Kürt siyasetinin zayıflığından gösterememiş, Ak Parti ise kontrollu muhalafet anlayışını doruk noktasına yükseltmiştir. Bu sayede çeşitli sebeplerle Ak Parti’ye karşı oy kullanmış herkes Ak Parti’nin ekmeğine yağ sürmüş, balı da ihmal etmemiştir. Yeniden Refah Partisi’nin yükselişi sağ siyasette İsrail’e karşı yeni bir boyut eklerken CHP ise yönetemeyeceği onlarca belediyeyi devralmış ve bunun bedelini de misliyle ödeme durumunda kalmıştır. Önümüzdeki yıllar siyasetteki bu çeşitliliğin halkı kırılma noktalarına nasıl sürüklediğini ve tamamıyla Amerikan idaresine girmiş bir Türkiye’nin Orta Doğu haraketlerine etkisini gözlemlemek için büyük bir fırsat olacak. Kürtler, İran ve Türkiye başta olmak üzere Orta Doğu’nun yeniden kurulmasında etkili olacak olmalarına karşın bu gelişmeler doğrultusunda hiçbir halk gibi tam bağımsızlığı yakalayamayacaklar.
Ezcümle, tebrikler Amerika. Devran dönene kadar bu iş bitmeyecek, yakandayız.
Ek: Kaybettiğimizi Anladığımızda Kazanacağız.
Dillere pelesenk olmuş “Amerika” bir isim değil, emperyalizmin zamirleşmiş halidir. Birey ve toplumun birbirine olan bağımlılığı bir alt-üst ilişkisi içermez. Toplum her ne kadar toplum-üstü olguların oluşması, korunması ve geleceğe taşınmasında etkili olsa da sistemin bu değişmeyen doğasından faydalanmak isteyenler toplum-üstü ilan etmek istedikleri olguları topluma mâl etmek üzere semboller kullanarak çeşitli dogmalar oluştururlar. Bu dogmalar güncel yaşantıyı çeşitli zaman dilimleri ve mekânlar ile bölmeyi ve bunlar arasında kıyas kurmayı hedeflerken gücünü en kolay empati kurulabilecek olan geçmişten alır ve dogma uğruna geçmişi güncel yaşantıyla en güçlü bağı kuracak ve toplumsal harakete sürükleyecek şekilde yeniden şekillendirir. Toplumsal haraketin ne olduğu önem teşkil etse de asıl önemli olan çatışmanın ve bölünmenin toplum-içinde kalması ve toplum-üstü olgulara arzu edildiği sürece taşmamasıdır.
Toplum-üstü bir olgu olan siyaset kaynağını toplumsal materyallerden alsa da ilgi alanı her daim toplum ve toplum-üstü olgular arasındaki erişilebilir doğayı kırmak ve zorunlu bir köprü görevi görmektir. Küreselleşen dünya ile birlikte oluşan yeni toplum-üstü olgular toplumun doğasını tüketime itiyor ve bundan doğan çelişkilerden faydalanıyor. Güncel uygulama bütününe göre Kapitalizm anarşik doğası sebebiyle teoride çeşitli düşünceleri kapsar fakat burjuvanın ve sermaye sahiplerinin elindeki bir araç olması sebebiyle Faşist tutumlar sergiler. Mussolini’nin tanımına göre Faşizm devlet ve Kapitalizm’in evliliğidir. Devlet otoriteryen yapısını yönetim yetkisini aldığı burjuvazi sayesinde aldığı için temelinde Kapitalizm Faşizm ile doğrudan bağlantılıdır. Dolayısıyla fikirsel çeşitlilik yine zümrelerin izin verdiği boyutta uygulanır. Güncel Anadolu-Mezopotamya coğrafyasına bakıldığı zaman on binlerce yıldır beraber yaşamış Kürt ve Ermenî halklarının bütünlüğü fiili olarak Türk’ün yetkisine binaen katliamlar ve sürgünlerle bitirilmiş, bu sebeple bölgedeki baskın son yapı olan Kürtler ancak Kürtlerle aynı gaye uğruna çatıştırılarak çürütülmeye çalışılmaktadır.
Halihazırda hiçbir halk tam bağımsızlığını elde edebilmiş değildir, ne de olsa egemenlik kayıtsız şartsız sermaye sahiplerinindir ve bizlere de onu korumak düşer. Ak Parti’nin halka partiden-öte fikriyle yakınlaşmaya çalışması ve belediyelerden planlı çekilmesi, takip eden Van olaylarıyla birlikte aslında mevcut iktidarın yönetimde tümüyle yetkisinin olmadığını, dolayısıyla yaşanan sıkıntılardan tümüyle sorumlu tutulamayacağını ve yine devlet ve hükûmet içerisinde çeşitli paralel yapıların varlığına işaret çakmak, gerekirse anayasal değişikliklere götürmek, iç ve dış kamuoyunda ise bunu demokrasi olarak aktarmak, darbeci zihniyeti afişe etmek ve yakın vadede planlanan Kürt katliamlarını dış kamuoyu nezdinde yumuşatmak için işlevsel adımlar atmıştır. Bu noktada Ak Parti’nin daha fazla sandıktan 1. parti olarak çıktığı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin pastadan sadece yaklaşık yüzde 38’lik bir payla ancak Ak Parti’nin yüzde 35’lik taban seçmeninin üstüne yüzde 3 koyabildiğine değinmek gerekir. Meclisteki Ak Parti hakimiyetine değinildiğinde Kürt seçmenin yakın gelecekte kazanmasına katkıda bulunduğu CHP ve CHP taban seçmeninden doğal olarak bir kabulleniş göremeyince Ak Parti içinde yükselen tasfiye sloganları çok daha etkili bir şekilde CHP’de hakim olacak ve bu tasfiye dalgası Türkiye’nin yeniden şekillenmesinde rol oynayacak olmasına karşın Ak Parti’nin son kullanma tarihinin dolup dolmadığı kararı yine göklerden gelecektir.
İstatistiksel olarak varlıklarını kendileri olarak gösteremeyen Kürtler Türkiye’nin mevcut siyasî denkleminde sadece bir maşa olarak görev yapacak olmalarına karşın Kürdistan’ın kuruluşu ve Kürt haraketi bölgede Amerikan otoritesinin sağlanabilmesi açısından çok büyük önem taşıyacaktır. Orijinalinde YPJ’nin mottosu olarak resmîyete binen “Jin, Jiyan, Azadî”nin İran’da kadın haklarının temsiliyeti açısından teşkil ettiği önem de göz önünde bulundurulduğunda Kürt haraketinin İran’ın seküler ayaklanmasında en etkili organ olacağının kanıtıdır. Birleşmeyi getirecek şeyin çeşitlilik ve yeri geldiği zaman da dikkat çekilmesi gerekilen farklılıklar olmasına karşın mevcut gelişmeler Kürtlerin Türkiye’deki arayışını siyasî düzlemden kaydırmış ve haraketlerin komuta zincirinden Türkiye’yi çıkartarak direkt olarak Amerika’ya bağlamıştır.
|